Çalışma masamdan dışarısını seyrediyorum; bulaşık suyu gökyüzünü, ağaçların rüzgarda sallanan dallarını. Dün sahilde yürüyüş yaparken oley havaya bak limonata gibi diye düşünüyordum oysa ki. Dünkü hava buz gibi ev yapımı limonata ise bugünkü hava da kapağı 2 gündür açık duran sıcak endüstriyel light limonata sanırım (bu nasıl bir tanım nasıl dolmuşsam yapay limonatalara). Aklıma Bora Hocamın her yoga dersimizin sonunda söylediği “Bugün de böyle, bugün de bu kadar” sözü geliyor; bugünün havası bu kadar demek ki; ne yapalım hoşgelsin sefa getirsin. Mutluluk/mutsuzluk nedir diye düşünüyorum iki gündür; kendimizi içine bıraktığımız karamsarlık kuyularının sebebini. Geçen sabah yürüyüşüm sırasında gördüğüm iki güzel kadın bu düşünceye sevk etti beni. Bebek’te kaldırımı temizlerken arkadaşına poz veren Beşiktaş Belediyesi temizlik işçisi, onun fotoğrafını çeken arkadaşı ve gülen yüzleri. Plazalardaki iri iri işlerine giden asık suratlı kadınları düşündüm sonra kim neden gülüyor, kim neden gülmüyor bilemedim.
Tesadüf bu ya aynı gün Youtube’da gezinirken Yankı Yazgan’ın taa 5 yıllık bir Tedx konuşmasına denk geldim, Ya Mutluysak da Bilmiyorsak? Yankı Yazgan tesadüfen konuşmasına enginardan ve çocukken nefret edip şimdi taptığını anlatarak başlıyor ama konuyu buradan Türk dizisi senaristi gibi enginara bağlamayacağım. Yazgan konuşmada mutluluğun yaşanmadığını hatırlandığını anlatıyor. Konuşma sonrasında mutluluk/mutsuzluk üzerine düşüncelerim daha da derinleşiyor.
Zaten sıklıkla sorguladığım “yaşadığımız anın keyfini tatmayı” bir kez daha düşünmeye başlıyorum. Modern hayat içerisinde herşey FMCG sektörü tarafından piyasaya sürülüyormuş gibi kullan- at hayatlarımızı düşünüyorum. Yaşadığımız her anı, her olayı hızlıca tüketip; elimizde kalbimize çöken mutsuzluk ve umutsuzlukla kala kaldığımızı. Oysaki hayat dediğimiz iyisiyle kötüsüyle bir hatıralar zinciri değil mi? Bugünümüzü bugün de böyle olsun diye kabul edebildikten sonra yarına daha umutla başlanılmaz mı sizce? Her sabah beyaz sayfalara uyanmalı bir hayat daha keyifle yaşanmaz mı?
Bugünün tarifi konusunda kısa kısa notlarıma gelirsem;
- Enginarlar hala taze ve körpecikken bu tarifi denemeden geçmeyin,
- Mozzarella her markette bulunuyor, raflara daha dikkatli bakın,
- Mozzarella bulamadım diye tarifi rafa kaldırmayın, tadı ve tuzu hafif olan başka peynirlerle de deneyin,
- Parmaklarınızı yememek için dikkat edin,
- Enginarların yanındaki şahane salatayı biz de yesek diyorsanız pazartesiyi bekleyin.
Yarının hep daha güzel daha güzel olacağını bilerek; bugün de böyle, bugün de bu kadar.
Afiyet olsun.
- 6 adet bebek enginar,
- 1-2 top suda mozzarella,
- 2 çorba kaşığı zeytinyağı,
- 2 çorba kaşığı balsamik sirke,
- 1 çay kaşığı paprika,
- 1 çay kaşığı sarımsak tozu,
- Tuz, karabiber
- Fırınınızı 175 C'de ısıtın,
- Geniş bir kaba soğuk su doldurarak bir limon sıkın,
- Enginarların dış yapraklarını kopartın ve baş kısmının ¼ kadarını kesin,
- Küçük bir kaşık ile enginarın göbeğindeki tüyleri temizleyin,
- Koparttığınız yapraklardan kalanları ve sap kısmının da kalın yerlerini temizleyin,
- Ortadan ikiye bölerek kararmaması için limonlu suyun içine alın,
- Tüm enginarlar temizlendiğinde geniş bir kapta mozzarella haricindeki malzemeleri karıştırın,
- Enginarları sos karışımına bulayarak yağlı kağıt serilmiş fırın tepsisine dizin,
- Önceden ısıttığınız fırında enginarların büyüklüğüne göre 10.dakikada enginarların diğer yüzünü çevirerek 20-25 dakika pişirin,
- Mozzarella peynirini elinizle bölerek servis tabağına aldığınız enginarların üzerine yerleştirin,
- Balsamik sirke, zeytinyağı ve çok az pul biber ile süsleyip servis edin,
Leave a Reply